fadesinin ardından serbest bırakılan Hüseyin Gülerce, cemaati eleştirdi, "Gülerce, "Şimdi ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa, yani yargı bunu araştırmasın mı?" dedi. Gülerce, "İşin içerisine basın özgürlüğünü katarak, gösteri yaparak veya Türkiye çok ciddi bir dönem içinde geçerken şov yaparak kimse meseleyi başka tarafa çekmesin. Hakikatın ortaya çıkması önemli" diye konuştu. Gülerce, "Ben de bu hatayı yaptım maalesef. Ergenekon ve Balyoz davalarında öyle bir havaya girildi. Şimdi bakın, kendileri de o arkadaşlardan, Ahmet Şık'tan özür diliyorlar" diye konuştu.

Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ile Samanyolu Yayın Grup Başkanı Hidayet Karaca ise sağlık kontrolünden geçirildi.  

  
İstanbul merkezli 13 ilde düzenlenen 14 Aralık operasyonunda toplam 11 kişi serbest bırakıldı.



İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde şüphelilerin ifadesini alan savcılar, ilk olarak önceki gece "Tek Türkiye" filminin yönetmeni Naci Çelik Berksoy ile senaristler Radiye Ebru Şenvardar ve Elif Yılmaz'ı serbest bıraktı. Dün de Zaman Gazetesi'nin eski yazarı Hüseyin Gülerce, savcıya 4 saat ifade verdikten sonra serbest kaldı. Yine Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Şahin de savcılık ifadesinin ardından serbest kalarak Emniyet Müdürlüğü'nden ayrıldı. "Tek Türkiye" dizisinin senaristlerinden Ali Kara ile Makbule Çam Alemdağ, sorgu sonrası serbest bırakıldı.

Akşam saatlerinde de, Samanyolu TV'de yayınlanan "Şefkat Tepe" dizisinin hikaye yazarı Hikmet Tombulca ile "Tek Türkiye", "Şefkat Tepe" ve "Sungurlar" adlı dizilerin yapımcısı Salih Asan, "Sungurlar" dizisinin yönetmeni Engin Koç ve "Şefkat Tepe"nin senaristi Samim Noyan serbest bırakıldı.

2 KİŞİYE ULAŞILAMADI

Operasyon kapsamında hakkında gözaltı kararı bulunan 31 kişiden 29'u gözaltına alınmıştı. Gazeteci Nuh Gönültaş'ın operasyon gecesi uçakla yurtdışına çıktığı belirlenmişti. Bir polis memurunun da bulunamadığı belirtilmişti.

GÜLERCE ÇIKIŞTA CEMAATİ ELEŞTİRDİ

Yaklaşık 3 saat ifade veren hüseyin gülerce çıkışta şöyle konuştu.

“Emniyet’te 35-40 soru sordular. Sorular ağırlıklı olarak Tahşiye grubu ve Samanyolu TV’de yayınlanan ‘Tek Türkiye’ dizisiyle ilgiliydi.

Fakat konunun benimle ilgili tarafı şu 6 Nisan 2009'da sayın Fethullah Gülen, herkul.org sitesinde bir sohbet yapmış. Bu sohbetin dört gün sonrasında da ben Zaman gazetesindeki köşemde, Gülen neden uyarıyor diye başlıkla bir yazı yazmışım.

TAHŞİYE GRUBUYLA İLGİLİ

Savcının yürüttüğü soruşturma bu tahşiye denilen grupla ilgili. Yani bana anlatılan özetlenen şekilde olay şu, 6 Nisan'da 2009'da Sayın Gülen tahşiyeyi gündeme getiren bir konuşma yapıyor, arkasından 9 Nisan'da Samanyolu TV'de Tek Türkiye dizisinde bu konu ele alınıyor. 10 Nisan'da da ben Sayın Gülen'in bu sohbetinden bir paragraf alıyorum, bu paragrafta da tahşiye geçiyor. Tabi haklı olarak aynı şey benden önce ifade veren Ahmet Şahin hocamızın da başına vermiş. Onun da 15 Nisan'da yazısı var, o da bu konudan bahsediyor.

ORTADA HUKUKİ BİR MESELE VAR

Şimdi bu tahşiye olayı biraz farklı bir olay. Peşinen söyleyeyim, Zaman gazetesindeki arkadaşlarım, bilhassa Ekrem Bey meseleyi demokrasi basın özgürlüğü tarafına çekiyor ama ortada hukuki bir mesele var, evvela bunu anlamamız lazım.

Ben eğer bu işin içerisinde bulunmuşsam hükümetinde benim gazeteci kimliğimin öne çıkartılması doğru değil, var mıyım yok muyum bu işin içerisinde?

HEPSİ BİR ARAYA GETİRİLİNCE...

Şimdi olay şu bu sohbetin arkasından Tek Türkiye dizisinde karanlık kuruldaki konuşmalar, arkasından Gönültaş'ın yazısı, Zaman gazetesindeki yazı, Hüseyin Gülerce'nin yazısı, Ahmet Şahin'in yazısı bunların hepsi bir araya getirildiğinde, sanki bir tezgah kurulmuş, birilerinin alnı secde gören insanların üzerine gidilmesi için bir hazırlık yapılmış, bir kumpas kurulmuş gibi bir şey var.

BOMBALAR ÜZERİNDE POLİSİN PARMAK İZİ ÇIKMIŞ

Bunun aydınlatılması lazım. Neden? Çünkü bu insanlar tırnak içinde tezgahın arkasından evlerine baskın yapılmış, el bombası bulunmuş, el bombaları üzerinde polislerin parmak izi çıkmış, sonra bunlar 17 ay mahkumiyet almışlar ve hapse girmişler. Ortada suçsuz insanlara bir zulüm varsa, yargı bunu araştırmasın mı?

Sizinle ilgili tarafı, ben orada kesinlikle söyledim, bir defa böyle bir tezgahın içinde olmam mümkün değil. Çünkü ben hayatım boyunca kalemimi, hiçbir telkinle baskıyla imayla dahi kullanmadım.

ANLATILANLARA GÖRE TEZGAH OLMA İHTİMALİ VAR

Böyle bir tezgahın içinde olmam mümkün değil. Ben bu yazıyı yazarken hiç kimseden bir talimat emir almadım. Bir tezgah varsa, şimdi fikrimi soruyorsanız bana anlatılanlarla eldeki delillere göre bir tezgah olma ihtimali var. Tezgahtır diyemem, bu yargılamanın sonucunda çıkacak. Yargıya müdahale edemem.

KİMSE BU İŞİ BASIN ÖZGÜRLÜĞÜYLE KARIŞTIRMASIN

Kimse bu işi basın özgürlüğüyle falan karıştırmasın. Bu işin basın özgürlüğüyle alakası yoktur, burada hukuki bir mesele vardır. Ne demek öyle ‘Gelsinler çay içsinler, buradan alsınlar’... Kalabalık toplayarak, pankart açarak, slogan atarak kimse bu işi şova dönüştürmesin. Ortada hukuki bir mesele vardır. Ben bu hatayı Balyoz ve Ergenekon davasında yaptım. Bakın o arkadaşlar şimdi çıkıp Ahmet Şık’tan özür diliyorlar. Aynı hataya düşmeyelim, bırakalım yargı görevini yapsın.

BAŞTA GÜLEN OLMAK ÜZERE İran TAKINTISI VAR

Uzun sürmesinin bir diğer sebebi de İran ile ilgili bir başka mesele vardı. O konu benim takip ettiğim bir şey değil. Şefkat tepe, Tek Türkiye bu dizileri ben hiçbir dizi takip etmiyorum. Ancak İran'la ilgili soru sorulunca, bugüne kadar İran'la ilgili mevzuda cemaatin yaklaşımını eleştirmek istiyorum. İfademde onu da söyledim. Bir takıntı görüyorum ben cemaatte, Sayın Gülen başta olmak üzere, bir İran takıntısı var.
Öyle ki bazı insanları bazı hükümet üyelerini hatta bakanları hatta başbakanı cumhurbaşkanını zan altında bırakmak için, bir muta nikahı İran yönlendirmesi gündeme getiriliyor. Ben bunu hazmedemiyorum, gücüme gidiyor. Yahu Türkiye İran'ın oyuncağı mı? Bakanlarına milletvekillerine bürokratlarına bir muta nikahı kıydırılarak Türkiye'yi İran mı yönetiyor?

İTİRAFÇI İDDİALARINA YANIT

“Sayın Ekrem Dumanlı’nın yazılarına bakarsanız, hep fikir ve ifade özgürlüğü üzerine. Ben şimdi onlardan farklı düşünüyorum diye, niye itirafçı olayım? İtirafı kim yapar, suç işleyen insanlar. Suçunu itiraf eden insanlar. Eğer ben itirafçıysam, benim şahsi suçumdan söz edilmiyor ki. Cemaatin suçundan bahsediliyor. O zaman ben cemaatin suçlarını mı itiraf edeceğim? Benim kendi suçum yok. Dolayısıyla bu itirafçı yakıştırmaları, hatta twetterde çok üzerime geliniyor, ‘Ankara'da villa verildi’ diye. Çocuklarımın üzerine yemin ettim, benim veya yakınlarımın üzerine villa yok diye. Beni itirafçı kabul ediyorsanız, demek ki cemaatin suçları var, bunları ancak ben itiraf edebilirim. Ben de böyle bir şeye katılmam. Cemaatin suçu varsa, bunu yargı belirlesin. Ergenekon ve Balyoz davalarında ağzımız yandı bu cemaat meselesinde, yoğurdu üfleyerek yiyelim. Yargının sonucunu bekleyelim. Herkesin hukuka saygılı olması lazım."
Editör: TE Bilişim