Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'dan şok beyanatlar. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan çözüm sürecine ilişkin yapılan açıklamalara değinerek beş gün evvel 16 kişilik heyetin İmralı Adasına bölücü başı Öcalan' ın yanına gideceği söylentilerini külliyen yalan olarak değerlendirmiş ve yalanlamıştı. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, bugün ise İzleme Komitesine ilişkin çarpıcı sözler sarf etti. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Cemil Bayık' a sert sözlerle yüklendi. Yalçın Akdoğan basın mensupları ile düzenlediği toplantıda sürece dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Açılım Süreci konusunda Selahattin Demirtaş' ı ağır şekilde uyardı. Yalçın Akdoğan, Selahattin Demirtaş' ın HDP'sini CHP ' nin ruh ikizi olarak nitelendirdi.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Çözüm Süreci'nin, Ak Parti'ye duyulan güven sayesinde devam ettiğini belirterek, "Bu süreci Tayyip Erdoğan başlatmıştır. Ona duyulan güven sebebiyle büyük bir toplumsal destek oluşmuştur ve Hükümet'e duyulan güvenle bu süreç devam etmektedir" dedi.

Akdoğan, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Yalçın Akdoğan, "Çözüm Süreci'nde, HDP ile yapılan ortak açıklamanın önemini vurgulayarak Nevruz'un bir dönüm noktası olacağını söylediniz. Nevruz'da Çözüm Süreci'ne ilişkin yeni bir gelişme bekleyebilir miyiz?" sorusunu yanıtlarken bu süreci seçime endekslemeden yürüttüklerini söyledi.

Bir an önce çözüme ulaşılması için gelecek her ayın kritik önemde olduğunu vurgulayan Akdoğan, şöyle devam etti:

"Bu yüzden Nevruz'da karşı rüzgarlar estirmek yerine sürecin yelkenini şişirecek şekilde hız kazandıracak rüzgarlar estirmek gerekiyor. Bu anlamda Nevruz önemli bir aşamadır. Dediğim gibi eğer bu süreç seçimden önce bir noktaya ulaşacaksa önümüzdeki her ay önemlidir ve kritiktir. Nevruz da buna ivme kazandıracak bir fırsattır diye düşünüyorum. Öcalan'ın kongre çağrısının vakit geçirilmeksizin hayata geçirilmesi demek, önümüzdeki bir iki ayda zaten somut bir gelişme yaşanması demektir. Kongre çağrısının birkaç ay içerisinde gerçekleşmesi gerekir ki bu çağrı karşılık bulsun. Bu yüzden önümüzdeki her hafta her ay, kritik önemdedir. Bu tür süreçler seçimlere kurban edilmeyecek, siyasi çekişmelere, polemiklere, siyasi rekabetlere kurban edilmeyecek süreçlerdir. Biz de bu hassasiyete uygun şekilde bu süreci yürütüyoruz. İstiyoruz ki herkes bu hassasiyete müdrik olsun. Siyasi partiler arasında rekabet olabilir, polemikler olabilir ama sürece zarar vermeyecek bir üslupla bunlar yapılsın, bu rekabet yapılsın ve sürece yönelik hassasiyetler biraz daha üst bir yerde tutulsun."

"Demirtaş biraz da burada ön kesmeye yönelik açıklamada bulunuyor"
Yalçın Akdoğan, "Nevruz mesajında kongre çağrısı bekliyorsunuz ama Selahattin Demirtaş böyle bir çağrı için tarih verilmeyeceğini söyledi. Bu konudaki görüşünüz nedir?" sorusu üzerine şunları söyledi:

"Nevruz açıklamasında nelerin olup olmayacağını hep birlikte göreceğiz. Sayın Demirtaş biraz da burada ön kesmeye yönelik açıklamada bulunuyor. Hatırlarsanız 4 Şubat'ta HDP heyeti İmralı'ya gidip geldikten sonra, bu 28 Şubat'ta yaptığımız açıklama aslında daha erken yapılabilirdi. Kandil'in ve örgüt bileşenlerinin ayak diremesi sebebiyle 28'ine kadar uzamıştı süreç ama heyetin gittiği 4 Şubat'tan sonra da Selahattin Demirtaş benzer bir açıklama yapmış ve önümüzdeki günlerde yapılacak açıklamaya çok önem atfetmek, abartılı beklentiler içine milleti sokmak doğru değildir gibi bir tavır içine girmişti. Şimdi de Nevruz açıklamasından önce benzer bir tavır sergiliyor. Doğrusu buna çok anlam veremiyorum. Niçin Öcalan'ın mesajını, sürecin geldiği noktayı değersizleştirmeye, sıradanlaştırmaya dönük bir çabanın içerisindedir? Bu çok anlam verebildiğim bir şey değil ama süreçte yaşayıp göreceğiz hep birlikte, nelerin, hangi mesajların verileceğini."

"Demirtaş siyaseti ile CHP siyaseti ruh ikizi olarak da adlandırılabilir"
Akdoğan, "Çözümün iki tarafı var. Bir tarafında Kandil, İmralı; bir tarafında devlet var. Diğer tarafa baktığımızda olumsuz mesajlar görüyoruz. Cemil Bayık'ın da bir açıklaması var, Cumhurbaşkanını 'diktatör' diye eleştiriyor, Selahattin Demirtaş'ın çok sert çıkışları oluyor. Bu durumu nasıl izah ediyorsunuz" ve "HDP'nin dünkü Meclis grup toplantısında da biraz şov
mahiyetinde, 'Erdoğan'ı başkan yaptırtmayacağız' cümlesini 3 defa tekrarladı.
Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" soruları üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bütün siyasi varlığını buna endeksleyen bir yaklaşım, grup konuşmasını sadece buna teksif eden... Buna menfi siyaset denir. Yani kendi hareketinin, kendi kitlesinin geleceği üzerine plan ve hesap yapmak yerine başkalarının nasıl engelleneceği üzerine siyaset yapan bir tarz. Aslında bu, CHP'nin siyaset tarzının bir benzeri. Bu yüzden Demirtaş siyaseti ile CHP siyaseti ruh ikizi olarak da adlandırılabilir. Yani 'AK Parti kaybetsin de ülke batarsa batsın' anlayışı. Zamanında Sayın Cumhurbaşkanımız için 'Muhtar bile olamaz' denmişti ama süreçte neler olduğunu hep birlikte gördük. Demek ki akıllanmamışlar, aynı kafa yapısı aynı zihniyet, benzer bir tarzda bir siyaset yapmayı sürdürüyor. Bu ruh, şimdi HDP'de hortlamış görünüyor. Bir kısım medyanın desteğini alınca onların ağzıyla konuşmaya başladığı anlaşılıyor Demirtaş'ın. Bir kere bir partinin kendi varlığını, başkasının yokluğuna bağlaması trajikomik bir durumdur. Siz, pozitif siyaset yaparsınız, kendi projelerinizi ortaya koyarsınız, kendi varlığınızı geliştirmeyi esas alırsınız, başkasının yokluğu üzerinden menfi siyaset yapmak size fayda sağlamaz. Demirtaş, bu açıklaması ile geleceğe matuf olarak çünkü bir deklarasyon yapıyor hem HDP kitlesinin hem de Öcalan'ın iradesine ipotek koyan bir tarzı var. Bunu zaman içerisinde de gördük. Şimdi partinin gelecek iradesine de ipotek koyuyor. Gelecekte de bunu hiç kimse yapamaz gibi. Bu antidemokratik bir tavırdır."

"Çözüm süreci AK Parti'ye duyulan güven sayesinde devam ediyor"
Akdoğan, Erdoğan karşıtlığının tek başına bir siyaset tarzı olmaması gerektiğini ve olamayacağını vurgulayarak şöyle devam eti:

"Bunu deneyenler de bugüne kadar iflah olmamışlardır, bundan sonra da olmayacaklardır. Zaman zaman da AK Parti'ye hiç güvenmediklerini vurguluyor. Bu sıralar bunu çokça yapıyor. Süreç ne zaman olumlu bir noktaya gelse AK Parti karşıtlığı, Erdoğan düşmanlığı üzerinden bir güvensizlik aşılamaya çalışıyor. Bir kere şunu görmemiz lazım. Çözüm süreci AK Parti'ye duyulan güven sayesinde devam ediyor. Bu süreci Tayyip Erdoğan başlatmıştır. Ona duyulan güven sebebiyle büyük bir toplumsal destek oluşmuştur. Hükümete duyulan güvenle bu süreç devam etmektedir. Siyasi rekabet başka bir şeydir, provokatiflik başka bir şeydir. Demirtaş'ın yaptığı, biraz budur. Bayık'ın açıklamalarından gelirsek burada kimse Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına hakaret etme, saygısızlık yapma hakkına sahip değildir. 'Ben teröristim istediğime hakaret edebilirim' anlayışına sahipse kimse kusura bakmasın Çözüm Süreci var diye bunların saygısızlıklarını sineye çekecek değiliz. Biz, gereken cevabı veririz. Bu şahıs, yetersizliği sebebiyle 30 yıldır kenarda duruyordu, şimdi sanıyorum bir pozisyon elde etmiş. Bu, olsa olsa Öcalan'ın kuru söğütten düdük yapabilme becerisini gösterir. Bunun ötesinde de bir anlamı olmaz."

"Empati çift taraflı yapılır, tek taraflı empati olmaz"
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Kürt sorunu yoktur" açıklamasının hatırlatıması üzerine Erdoğan'ın Çözüm Süreci'ni başlatan kişi olduğuna işaret ederek şunları söyledi:

"Süreci başlattığı zaman bu partilerin hiçbiri Mecliste bile yoktu. Herkesin statükocu kesildiği bir dönemde çok ileri bir adım olarak çok cesur ve kararlı bir şekilde bu süreci başlatan, paradigmayı değiştiren, red, inkar, asimilasyon politikasına son veren, tarihi adımları atan, sessiz devrim denilen gelişmeleri kaydeden Sayın Erdoğan'dır. Bu yüzden birtakım sözler üzerinden kimse onu farklı bir yerde konumlandıramaz. Bu sözün kelimelerine takılmadan muradını anlamaya çalışmak lazım. Türkiye'de demokratik siyaset AK Parti döneminde çok güç kazanmıştır. Bu kadar güçlenen bir demokratik siyaset zemininde artık her şey tartışılıyor, konuşuluyor ve çözüm yoluna konulabiliyor. Bu sorunun tartışıldığının varsayıldığı dönemlerde kimse bunu konuşamıyordu. 'Kürt' kelimesi kullanılamıyordu. Şimdi o dönemlerden bu günlere geldik. Yani demokratik siyaset içinde artık bu sorun bir noktaya gelmiştir ve her şey özgürce konuşulabilmektedir, her türlü aykırı görüş dile getirilebilmektedir. Bunu kabullenmek gerekir ve buna dönük bir vurguyu ifade etmektedir bu. Burada artık biraz da şunu görmemiz lazım. Sürekli ajitasyon yapmak, sürekli negatif yönlere vurgu yapmak, sürekli bir kesimin meselelerini ülkenin bütün meselesi buymuş gibi takdim etmeye çalışmak, bu doğru değildir. Buna bir vurgudur bu. Bugün batının Türklerin kaygılarını da daha fazla gözeten bir yaklaşıma da ihtiyaç vardır. Bu sürecin geleceği buna da bağlıdır. Bu sürecin sonuca ulaşmasını isteyenler veya bir kesimin birtakım meselelerini de gündeme getirenler, bu gerçeği de görerek bunu yapmak durumundadırlar."

Eskiden farklılıkların yok sayıldığını, şimdi farklılıkların kabul edildiğini belirten Akdoğan, “Artık sürekli farklılıklara vurgu yapmak yerine birlikteliklere, ortak noktalara vurgu yapmak lazım. Birlikte nasıl bir gelecek inşa edeceğiz, buna vurgu yapmak lazım. Sürekli farklılıkları kaşımak yerine birliklere, ortak noktalara vurgu yapan bir dil kullanılması da gerekiyor. Özellikle sorunu sürekli kaşıyan ve konuşanların bunu artık yapması gerekiyor ve bu bekleniyor. Sen Türklerin kaygısını, batının hassasiyetini de dile getireceksin. Empati çift taraflı yapılır, tek taraflı empati olmaz. Buradaki insan ne düşünüyor, hangi kaygısı var? Bunu da gözeten bir yaklaşım geliştirilmesi gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu noktadaki ortaya koyduğu çerçeveyi ben böyle anlıyorum” diye konuştu.

Demokratik siyasete inanılması, güvenilmesi gerektiğine vurgu yapan Akdoğan, “Bunu güçlendirmek büyük önem taşımaktadır. Her türlü sorunu bunun içerisinde konuşacağız. Ama birbirimizi empati yaparak, anlayarak. Kaygıları gözeterek bunu yapacağız, yoksa bütün herkes toplansın birisinin meselesi için gecesini gündüzüne katsın. Hepimizin meseleleri için gecemizi gündüzümüze katacağız ve hep birlikte yapacağız. Buradaki hassasiyet budur diye düşünüyorum.”

HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan'ın 'İzleme Komitesi' ile ilgili iddialarının ardından, kendisinin yaptığı açıklamaların hatırlatılması ve İzleme Komitesi'ne yönelik çalışmaların sorulması üzerine Akdoğan, konuyla ilgili çok sık ve çok çelişkili açıklamaların yapıldığını belirtti.

Bunların çoğu zaman gerçeği de yansıtmadığını belirterek, “Doğrusu ben de bunları yalanlamaktan yoruldum" ifadesini kullandı ve şöyle devam etti:

"Adamın biri bir kurban fıkrası anlatmış topluluğa: 'Hazreti Davut Allah'a dua etmiş, bana bir bir kız çocuğu ver de sana kurban edeyim, diye. Allah kabul etmiş duasını ve bir kız çocuğu vermiş. Adını da Ayşe koymuş. Gel zaman, git zaman kurban vakti gelmiş. Kızı yatırmış tam eline bıçağı almış o sırda Hazreti Azrail elinde bir keçiyle gelmiş, onu değil bunu kurban et'. Bunları deyince cemaat artık dayanamamış: Pes bu kadar da olmaz, bunun hangi birini düzelteceğiz. Bir kere, Hazreti Davut değil, Hazreti İbrahim. Kız çocuğu değil, erkek. Ayşe değil, İsmail. Gelen melek Azrail değil, Cebrail. Keçiyi getirmemiş, koç getirmiş."

"İzleme komitesindeki birtakım isimler belirlenmiştir"
Fıkrayı anlattıktan sonra "Bunların da hangi birini düzelteceğiz" ifadesini kullanan Akdoğan, şunları kaydetti:

"O gün görüşmede bu konuşulmamış. Karar verilmiş bir şey yok. 16 sayısı tamamen uydurma. Yani bunlar, bunun gibi, geçenlerde Selahattin Demirtaş da 'İmralı'da birtakım şeylere, tamam, diyorlar. Sonra vazgeçiyorlar' falan gibi şeyler söylüyorlar. Bu da tamamen uydurma bir şey. Burada devlet ne dediyse onu yapmaktadır. Kesinlikle ikircikli bir yaklaşım içerisinde değildir. Ama bunların uydurmaları, yalanlarıyla uğraşacak halimiz de yok. Bu konu, üzerinde durduğumuz, çalıştığımız konulardan biridir. Sayısı 5-6'yı geçmemek üzere böyle bir çalışma yapılmaktadır. Birtakım isimler de belirlenmiştir.”

Bunun önümüzdeki hafta Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun nihai karar vereceği bir konu olduğunu belirten Akdoğan, “5-6'yı geçmeyecek şekilde belirlenen birtakım isimler var. Bunun misyonu, çerçevesi ne olacak, bu değerlendirilen bir konu. Hala bunun üzerinde çalışıyoruz. Sanıyorum önümüzdeki hafta Sayın Başbakanımız son kararı verecek” dedi.

“Bu sürecin önemine onlar da inanıyorlar”
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, “Abdullah Öcalan'a sekretarya için gönderilecek mahkumların İmralı'ya nakledildiğine yönelik iddialar gerçeği yansıtıyor mu?” sorusunu, “Öcalan ile birlikte İmralı'da kalan mahkumlar değişti. 5 mahkum vardı, onlar başka cezaevlerine gönderildiler. Yerine yeni 5 mahkum geldi ve İmralı'ya yerleştiler. 'Bir sekreterya vesaire' bu yapılan yorum. Normalde orada kalan mahkumlar bunlar. Zaman zaman Öcalan ile haftanın belli günleri görüşüyorlar, tartışıyorlar. Öcalan, onlara bu şekilde bir misyon yüklüyor olabilir kendince, bu ayrı bir şey. Neticede onlar da diğer mahkumlar gibi cezaevinde kalan mahkumlardır” şeklinde yanıtladı.

“Zaman zaman Kürt yöneticiler de gelip Ankara'da görüşmeler yapıyor. Kürt yöneticiler genel anlamda 'Yürütülen Çözüm Süreci'ne her türlü desteği vereceğiz' diyorlar. Siz görüştüğünüzde ne tür desteklerden bahsediyorlar?” sorusu üzerine Akdoğan, Kuzey Irak yönetimiyle ilişkilerin bugün geçmişle kıyaslanmayacak kadar iyi ve ileri bir noktada olduğunu belirtti.

Akdoğan, şunları kaydetti:

“Bu ilişkilerin niçin iyi olması gerektiğine de yaşanan olaylarla buna duyulan ihtiyacı daha fazla herkes gördü son dönemde biliyorsunuz, Irak, Suriye bağlamında yaşanan çalkantıda bu işbirliğinin ne kadar değerli ve anlamlı olduğu daha fazla anlaşıldı. Hem Türkiye'nin onlara katkıları hem de onların bu tür konularda pozitif yaklaşım içerisinde olmaları önemli. Bunlar teşvik edici bir roldür. Yaptıkları açıklamalarla, kendilerine yaptıkları telkinlerde, bu sürecin önemine onlar da inanıyorlar. Türkiye'ye dönük bu tehdidin ortadan kalkması onlar açısından da bir önem ifade ediyor. Çünkü bu ilişkilerde de kırılganlık üreten bir durumdur. Yani Türkiye ve Türkiye'nin bu bölgesel ilişkileri, diğer Kuzey Irak yönetimiyle ilişkileri, merkez yönetimle ilişkileri. Bu neticede orada bir silahlı örgüt var ve Türkiye için tehdit oluşturursa bu kırılganlık üreten bir durum olur. Bu yüzden Barzani yönetimi de bu konuda son derece duyarlı, sürece pozitif katkı yapmaya çalışıyor; telkinatıyla, teşvik edici açıklamalarıyla. Biz de teşekkür ediyoruz.”

“Dış etkilerden kaynaklandığını düşünüyorum”
“HDP ile ortak açıklamanın ardından Kandil'in çelişkili açıklamaları oldu, Kandil'in süreçteki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Akdoğan şu yanıtı verdi:

“Dolmabahçe'deki açıklamadan sonra yaptıkları açıklamalarda, resmi gibi görülebilecek açıklamalarda, bunun önemli olduğunu vurgulayan, Öcalan'ı boşa düşürmeyen, bir şekilde daha nötr denilebilecek bir tavır içerisindeydiler. Ama tek tek münferiden yapılan birtakım açıklamaların biraz daha menfi olduğunu, biraz daha ön kesen, şartlar ortaya koyan bir yaklaşım olduğunu da görüyoruz. Tabii burada benim kanaatim, özellikle bu Şubat ayında, bu sürecin gecikmesinde Kandil'in ciddi bir ayak diremesi vardı. Bunlara baktığımızda bunun birtakım dış etkilerden kaynaklandığını düşünüyorum” diye konuştu.

"Süreci doğrudan sabote etmek isteyen bölge ülkelerinin rolü"
Bu dış etkilere de değinen Başbakan Yardımcısı Akdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

“Birincisi, süreci doğrudan sabote etmek isteyen bölge ülkelerinin rolüdür. Örgütü bir şekilde etkilemeye çalışıp süreci sabote etmeye dönük. Süreci bitirmeye dönük, birtakım menfi yönlendirmelerin olduğunu görüyoruz zaman zaman. Onlar bugüne kadar başarılı olamadı. İkinci etki, bölgesel denklemden PKK'nın çıkmasını istemeyen, PKK'nın kendilerince kullanışlı bir enstrüman olduğunu düşünen bazı ülkelerin özellikle bu son dönemde, dediğim gibi Suriye, Irak bağlamındaki yeni örgütler, bunlarla mücadele bağlamında, kendilerince onların türevi olan yapılara farklı misyonlar yükleyen ülkelerin, bu denklemden çıkmasın diye böyle bir tahrik edici bir yaklaşım geliştirebileceğini de düşünüyorum.”

Türkiye'nin kendi iradesiyle sorunu çözdüğünü ancak "Birtakım gelişmeler var biz neden bu işin dışındayız, niye biz bu işin parçası olmuyoruz" diye birtakım tahriklerin yaşandığını gördüğünü ifade eden Akdoğan, "Kandil üzerinden bir baskı yapılmaya çalışıldığını görüyorum. Süreci sabote etmek isteyen, örgütü denklemde tutmak isteyen veya sürecin bu şekilde parçası olmak isteyen ülkelerin veya odakların etkili olduğu bir dış dinamiklerden söz edilebilir diye düşünüyorum" ifadesini kullandı.

İç Güvenlik Paketi'nde yeni düzenleme yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine Akdoğan, Meclisten çıkarılması gereken daha öncelikli yasaların da olduğuna dikkati çekti.

"İç Güvenlik Paketi komisyona geri çekildi. Bu, görüşülen ve kabul edilen maddeleri gözden çıkardığımız anlamına gelmiyor" diyen Akdoğan, şöyle devam etti:

"Meclisin yoğunluğu ve bir süre sonra milletvekili listeleri açıklanacağı için Nisan'ın ilk haftasından sonra Meclisin çalışması zorlanacak. Bu arada çıkarılması gereken daha öncelikli yasalarımız da var. Bundan dolayı İç Güvenlik Paketi'nin 60 küsur maddesi nüfusla ilgili düzenlemeler, bunları çıkarmak için komisyona geri çekildi ve şu anda komisyonda bu işlem gerçekleşiyor. Genel Kuruldan geçen maddeleri geri çekmeye dönük bir irade söz konusu değil."

Akdoğan, paketle ilgili muhalefete defalarca çağrı yaptıklarını ifade ederek, "Somut olarak paketi reddetmek, karşı çıkmak değil. Ne istiyorsunuz, neyi eleştiriyorsunuz, yani o eleştirdiğiniz maddeler ne ise burada somut öneri getirin. Biz bunları değerlendirmeye açığız, dedik. Ancak burada çok somut bazlı tekliflerin gelmediğini görüyoruz. Tabii bu süreç hala devam ediyor" diye konuştu.

"Jandarmayla ilgili düzenleme tarihi bir adımdır"
"Bu pakette geçen şeylerin birçoğu aslında muhalefetin ve HDP'lilerin ayakta alkışlaması gereken düzenlemelerdir" ifadesini kullanan Akdoğan, şunları söyledi:

"Jandarmayla ilgili düzenleme, bu tarihi bir adımdır. Son dönemlerin en önemli sivilleşme adımıdır. Demokratik bir devrimdir. Darbeler dönemine
tamamen son verecek bir düzenlemedir. Vesayet odaklarının siyaset üzerindeki
nüfuzunu bitirmeye dönük adımdır. Bu hem sürecin selameti açısından önemlidir. Hem paralel yapıyla mücadele açısından önemlidir. Hem demokratik, sivil siyasetin güçlenmesi açısından önemlidir. O açılardan bu düzenlemeyi ayakta alkışlamaları gerekir. Ama kategorik olarak reddediyorlar. Emniyetin yapısal dönüşümü birçok sebepten gereklidir. Bonzaiden tutun da molotofkokteyli meselesine kadar. Bunların hepsi desteklenmesi gereken konulardır. Onun ötesinde karşı çıkılan birtakım maddelerde somut olarak ne önerdiklerini gündeme getirirler, bu da tartışılır."

Yalçın Akdoğan, İç Güvenlik Paketi'nden geri adım atmak gibi bir düşüncelerinin olmadığını vurgulayarak, paketin önümüzdeki haftalarda tekrar Meclis Genel Kuruluna geleceğine işaret etti.

"Sadece konuşuyorlar, karşı çıkıyorlar, hakaret ediyorlar"
"MHP'nin Çözüm Süreci'ne yönelik sert eleştirilerini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine "Pek çok partinin çözüm süreciyle ilgili taşın altına elini koymak yerine kategorik olmak üzere reddediyor" diyen Akdoğan, şöyle devam etti:

"MHP de bunların başında geliyor. Başından beri bu konuda ne önerdiği belli olmasa da neye karşı çıktığı çok net bir parti. Diğerlerinin ne dediği, ne önerdiği de belli değil, neye karşı çıkıp çıkmadığı da belli değil. MHP'nin, ki burada bir gömlek diğerlerinden daha ileride olabilir ama bu da yerine bir siyaset koymak, bir şey önerme anlamına gelmiyor. Bu sorunu bir kere kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz? 44 bin insan hayatını kaybetmiş, 100 milyarlarca dolar ülke kaynağı heba olmuş. Bu sorunu çözmeye çalışmak Türkiye'yi bölmez. Bu sorunun derinleşmesi, kangren olması, toplum kesimlerinin birbirine kem gözle bakması... Budur Türkiye'nin birlik bütünlüğünü tehdit eden durum. Siz buna karşı ne diyorsunuz, böyle bir sorun var, ne öneriyorsunuz?

Ben ne önerdiklerini bugüne kadar duymadım. Sadece konuşuyorlar, karşı çıkıyorlar, hakaret ediyorlar. Yani şunu mu öneriyorsunuz? 'Her yıl şu kadar, 100 tane insanımızı şehit verelim, şu kadar milyar doları toprağa gömelim. İnsanlar birbirine kem gözle bakmaya devam etsinler. Böyle idare edip gidelim'. Bu sahtekarlıktır, kandırmacadır. Bu ülkenin evlatları elbette vatan için, millet için, bayrak için seve seve hayatlarını feda ederler. Ama kimse başkasının çocukları üzerinden bu tür istismarlar önermesin. Ben onların ne önerdiklerini anlamış değilim."

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Çözümsüzlük, çözümdür" anlayışının, "İdare edip gidelim" anlayışının, Türkiye'ye yakışan bir anlayış olmadığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Kendileri önce şunun hesabını versinler: Bu anlayışla, bu siyasi zihniyetle Türkiye'nin bütünlüğünü korumak mümkün müdür? Yani siz Türkiye'nin çoğu şehrinden milletvekili çıkaramayacaksınız, belediye başkanı çıkaramayacaksınız, teşkilatınız, parti binanız olmayacak, oralardaki insanlarla tamamen duygusal kopuş yaşayacaksınız, onlara söyleyecek tek bir cümleniz olmayacak, gidip oralarda hiçbir etkinlik yapamayacaksınız. Sonra utanmadan bütün Türkiye'nin her tarafında siyaset yapan, büyük zorluklar altında olsa siyaset yapan, partileri bölücülükle suçlayacaksınız. Bu kabul edilebilir bir durum değildir."

Bu konuda varsa somut önerilerin ortaya konulması gerektiği uyarısında bulunan Akdoğan, "Bugüne kadar kafalarını kuma gömmekten başka, hakaret etmekten başka ortaya bir şey koymadılar. Diğer partilerin de bu yönde somut bir çalışmaları, projeleri, önerileri olduğu söylenemez. Ama bu tarz sürekli hainlikle bölücülükle insanları suçlamak, bu çirkin bir siyaset tarzıdır. Kimsenin vatanseverliğini kimse ölçemez, tartamaz puanlayamaz. Bunun ölçütü de milliyetçiliğin de vatanperverliğin ölçüsü de bu millete, vatana hizmet etmektir. Sen hem hizmet etmeyeceksin, hem çözüme karşı çıkacaksın, ondan sonra da bunu yapanlara ağır şekilde suçlayacaksın, eleştireceksin. Bu kabul edilebilir bir durum değil."

Her seçimde siyasi partilerin farklı hedefleri olduğunu, hepsinin hedefinin iktidar olamayacağını ifade eden Akdoğan, başarılarının biraz da bu hedefe ulaşıp ulaşmamalarıyla ölçüldüğünü anlattı.

Akdoğan, şöyle devam etti:

"Diyelim ki HDP için başarı barajı geçmektir, CHP için oyunu bir puan artırmaktır, MHP için geri gitmemektir. AK Parti için elbette öncelik iktidarını korumaktır. İkinci olarak da Anayasa'yı değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşmaktır. Hiç değlise 330'u geçmek, mümkünse tek başına Anayasa'yı değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşmak. AK Parti de kampanyasını bu hedefe ulaşabilme üzerine kurgulamış durumda. Tabii bu milletin takdiri. Daha çok zaman var seçimlerin olmasına. Bugün baktığımızda AK Parti'nin 45-50 bandında olduğunu görüyoruz. Bu daha da yükseklere çıkabilir. Çünkü çok iyi hazırlanmış bir kampanyamız var. 2023 vizyonu çerçevesinde çok somut, önümüzdeki döneme dönük, projeler, çalışmalar, vaatler bulunuyor. Vatandaş da şunu biliyor, Türkiye'de güven, istikrar devam etsin, çözüm süreci başarıya ulaşsın, yeni anayasa yapılsın isteniyorsa bunun öncelikli aktörü AK Parti'dir. Bunun da göründüğünü düşünüyorum. Bundan dolayı AK Parti'nin beklediği, hedeflediği sonuca ulaşacağını düşünüyorum."

"Onların çözüm istediği kanaatinde değilim"
Akdoğan, "AK Parti seçimden güçlü çıkarsa çözüm süreci var dediniz. Halk bu hassasiyeti herhalde biliyor. Burada biraz Türkiye'deki liberaller ve özellikle Çözüm Süreci'ni bugüne kadar desteklemiş birtakım ikinci Cumhuriyetçi denen kesimle ilgili, onlar bunun hassasiyetinin farkındalar mı gerçekten? Çünkü Çözüm Süreci ile ilgili de baktığımızda bir tarafta AK Parti'nin ısrarı var, diğer tarafta bir ayak direme var ve AK Parti karşıtlığı üzerinden giden Çözüm Süreci'ni neredeyse yok sayabilecek bir karşıt durum var" denilmesi üzerine, "Onların çözüm istediği kanaatinde değilim" ifadelerini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şöyle konuştu:

"Bu son noktalarda yaşadığımız olumlu gelişmelere karşı takındığı tavıra bakarsak, Kandil'e gidip gelenler, birtakım telkinatta bulunanlar, yazı yazanlar, 'niçin silah bırakıyorsunuz, niçin anlaşıyorsunuz, niye bizi terk ediyorsunuz, niye bizi satıyorsunuz' türü yaklaşımlar yani çözüm isteyen bir zihniyet böyle bir tavır sergileyebilir mi? Yani bu, elinden oyuncağı alınan çocuğun ağlaması gibi bir şey. Onu bir malzeme olarak gördükleri anlaşılıyor. Hangi amaca ve kime hizmet ettiklerini bilmiyorum ama burada çözüm isteyen bir yaklaşım, bir kere çözümün parçası olan, ana aktörü olan yapıyı bu kadar tahkir eden, bu kadar düşman olarak gören, onunla neredeyse kan davası yürüten, meseleyi kişiselleştiren bu kişilerin bir kere nasıl bir çözüm istediğini sorgulamak lazım. Yani AK Parti'ye rağmen, tabii AK Parti'nin olmadığı bir ortamda nasıl bir çözüm? Zaten çözüm varsa AK Parti var diye var, AK Parti istediği için var. Yoksa tek başına HDP bu meseleyi çözebiliyor mu? Çözemiyor. Siz AK Parti'den nefret ediyorsanız ve bütün kurgunuzu ona düşmanlık üzerine yapıyorsanız nasıl bir çözüm istiyorsunuz? Çözümden muradınız nedir? Ben bu konuda samimi olduklarını düşünmüyorum."

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra çok dramatik bir değişiklik olmadığını dile getiren Akdoğan, "AK Parti kitlesi durduğu yerde duruyor. Diğer partilerde özellikle CHP'de ciddi bir erime yaşanabileceği, bir çöküş yaşanabileceği konuşuluyor. Çünkü çok ciddi bir savrulma, dağınıklık hali var, ideolojik olarak çözülme hali var, bir siyasetsizlik hali var. Bu seçim CHP'yi vurabilir diye düşünüyorum. Onun dışında diğer partilerde çok fazla bir değişiklik yok. HDP de şu anda barajın altında görünüyor. Çok ciddi bir emanet oy, taşıma oy vesaire olmazsa ben barajı geçebileceğini düşünmüyorum HDP'nin. Ama bunu büyük bir sorun ve korku kaynağı olarak da görmüyorum açıkçası. Belki bir fırsat olur" değerlendirmesinde bulundu.

Akdoğan, "HDP, bunları sizin gördüğünüz gibi görür ve kararını değiştirir gibi bir düşünceniz var mı" sorusuna ise "Sanmıyorum, çok bağladılar kendilerini bundan sonra değiştirebileceklerini sanmıyorum" karşılığını verdi.

Çanakkale Zaferi'nin 100. yıl dönümü
Akdoğan, 18 Mart'ın önemine değinerek, Çanakkale Zaferi'nin 100. yıl dönümünü kutladı. Şehitlere Cenab-ı Hakk'tan rahmet dileyen Akdoğan, hayatını kaybeden gazileri de rahmetle andığını söyledi.

Bu zaferin, insanın teknolojiye nasıl galip gelebileceğinin göstergesi olduğuna işaret eden Akdoğan, "Büyük savaş makineleri, çok süper güçler, devletler karşısında hesap edilmeyen tek şey insan faktörüydü. O insanın inancıydı, maneviyatıydı. O inanç, o maneviyat, insan faktörü, orada büyük devletleri, büyük savaş makinelerini, teknolojiyi yenmiştir" değerlendirmesinde bulundu.

Akdoğan, Çanakkale'de verilen mücadelenin, birliktelik ruhunun bugün için de önem taşıdığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Çanakkale'de yan yana, omuz omuza yatan insanların bakın memleketlerine, Hakkarilisi, Şırnaklısı, Trabzonlusu. Ortak bir tarih şuuru, ortak bir vatan ülküsü etrafında, bağımsızlık fikri etrafında bu mücadele ortaya konuldu. Onların sayesinde bugün bağımsız bir şekilde bu topraklarda bayrağımız dalgalanıyor, Cumhuriyetimiz güç kazanıyor. Başka ülkelerden de gelen insanlar... 'Bugün Türkiye, Ortadoğu ile Balkanlarla Kafkaslarla niye ilgileniyor' diye soranlar, gidip Çanakkale Şehitliği'ne baksınlar. Bizim istiklalimiz ve bağımsızlığımız için mücadele eden insanlar, niçin geldi onlar? Onlar o gün geldilerse, bize destek oldularsa biz de bugün oradaki insanların başı sıkıştığında elbette yardım elimizi uzatacağız, mazlumların sesi olacağız."
Editör: TE Bilişim