CHP Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Selin Sayek Böke, “ABD Merkez Bankası FED faizleri 25 baz puan arttırdı. Kurumun faiz artırım sürecine başlaması 2000’leri tanımlamış olan küresel bol likidite sürecinin de sonuna gelindiğinin ve özellikle Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ülkeler için zorlu yeni bir dönemin başladığının işareti.” dedi.


Böke, bu yeni dönem yaklaşırken en çok duydukları sorunun ‘’Türkiye Fed’in başlatacağı faiz artırım sürecine hazırlıklı mı?’’ olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:

“Bu sorunun yanıtı net olarak ‘hayır’. Bu sorunları FED kararının sonucu olarak konuşuyor olmamız yanlış yorumlanmamalı. Türkiye’nin derdi FED kararının ne olduğu değildir, kendi politikasızlığıdır. Türkiye’nin esas meselesi kötü yönetiliyor olması sebebiyle tüm risklerden en çok etkilenen ülkeler arasında olmasıdır. Esas sorunun FED kararı olmadığının en somut göstergesi Türk Lirası’nın ve Türkiye risk priminin kendisine benzeyen diğer para birimleri ve ülkelerden olumsuz biçimde ayrışmasıdır. Türk Lirası diğer gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı değer kaybediyor. Türkiye’nin risk primi diğer gelişmekte olan ülke para birimlerinden daha yüksek. “

EN ÇOK DEĞER KAYBEDEN PARA BİRİMLERİ ARASINDA TÜRKİYE DE BULUNUYOR

Böke, ayrıca şunları kaydetti:

“Petrol fiyatlarındaki düşüş ve Ukrayna krizi sebebiyle uygulanan ambargoların yansımasıyla zor durumda olan Rusya, yolsuzluktan kaynaklı güven kaybının yaşandığı Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte en çok değer kaybeden para birimleri arasında Türkiye de bulunuyor. Aynı küresel koşullar içerisinde ekonomilerini yöneten bu ülkeler arasında Türkiye’nin olumsuz ayrışıyor olmasının nedeni Türkiye’nin kötü yönetiminden dolayı ’riskli ülkeler’ arasında sınıflandırılıyor olması. Türkiye, Rusya, Brezilya ve Güney Afrika’nın döviz kurlarının olumsuz ayrışmasının ülkelere olan güvenin azalması ve risk primlerinin artması ile ortaya çıktığını ortaya koymaktadır. Kötü yönetim Türkiye’yi riskli ülkeler sınıfına itiyor, risk arttıkça borçlanma maliyetleri artıyor, Türk Lirası değer kaybediyor.

Aynı küresel ortamda Hindistan ve Polonya’nın risk primlerinin azalması ve diğer ülkelerden pozitif ayrışmalarının temel sebebi reform yapacaklarına dair güven oluşturmuş olmalarıdır. “

HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN YAPMASI GEREKENLERİ SIRALADI

CHP Genel Başkan Yardımcısı Böke, o zaman Türkiye’nin esas konuşuyor olması gerekenin; negatif ayrışmaya son verecek, ülkeye güveni sağlayacak olan reform adımlarının ne olduğu konusu olduğunu ifade etti.

Böke, ekonomi yönetiminin hiç vakit kaybetmeden yapması gerekenleri ise şöyle sıraladı:
“Kısa vadede olası olumsuz etkileri azaltacak para politikasının etkin uygulanmasını sağlayacak Merkez Bankası bağımsızlığını sağlamaktır.Tasarrufların artırılmasına yönelik adımları hızlandırmak elzemdir. Bu adımların insani gelişmişlik düzeyimizi arttırma hedefi ile tutarlı olmasına özen göstermek çok önemlidir. Örneğin, çeyiz yerine eğitim fonları kurmak yoluyla hem tasarruf hem de eğitim yoluyla ekonomik kalkınma sağlanmalıdır. Finansal okuryazarlık eğitiminin örgün ve sürekli eğitimin parçası olması için acil adımlar atılmalıdır. Sürdürülebilir ekonomik büyüme ve gelir dağılımında düzeltmelerle tasarrufların arttırılmasını sağlayacak bütüncül bir politika çerçevesi hazırlanmalıdır. Kısacası, Fed’in faiz artırımı sonrası atılacak adımlar ekonominin dönüşmesi için ihtiyaç duyulan yeni kalkınma hamlesinin ve yapısal reformların ilk uygulamaları olmalıdır. Tasarrufların yatırımlara yönelmesini sağlayacak tedbirlerin mutlaka eyleme dökülmesi gerekmektedir. Tasarrufların doğru yatırımlara yönelmesi, yani yatırımların artarken içeriğinin de insani gelişmişliğe ve kalkınmaya katkıda bulunacak biçimde şekillenmesi için hukukun üstünlüğünün tesisi, kurumlara güven ve ekonomi politikaları tarafından doğru yönlendirilmesi şarttır. Kamu kaynaklarının daha etkin kullanımı, maliye politikanın şeffaflaştırılması, samimi mali disiplinin sağlanması, sermaye piyasalarının etkinleştirilmesi bu çerçevenin vazgeçilmez unsurlarıdır.
CHP’nin önerdiği ve takipçisi olacağı kalkınma çerçevesinin ana unsurları ekonominin ihtiyaç duyduğu bu reformların hepsini kapsamaktadır. “

“TÜRKİYE’DE EKONOMİ YÖNETİMİNİN KENDİ PARA POLİTİKASI KARARLARINI FED’İN KARARINA BAĞLAMASI SEBEBİYLE DAHA DERİN ETKİLER ORTAYA ÇIKARTACAK”


Önümüzdeki dönemde küresel finansal piyasalarda bir süre artan oynaklık beklemenin gerçekçi olacağını dile getiren CHP’li Böke, şöyle dedi:

“FED’in 2008-2009 küresel krizi sonrasında devasa boyutlara ulaşmış olan bilançosu ile eşzamanlı olarak artan faiz kombinasyonunda nasıl bir ekonomik politika çerçevesi çizilmesi gerektiğine dair uluslararası tartışmalar sürecektir. Bütün bu belirsizlikler Türkiye’de ekonomi yönetiminin kendi para politikası kararlarını FED’in kararına bağlaması sebebiyle daha derin etkiler ortaya çıkartacaktır.

Kısa vadede tartışmanın sıkışacağı ‘döviz kuru ne olur, faiz ne olur’’ meselelerinden ziyade konunun Türkiye’nin yapısal zayıflıkları ve bu zayıflıkların giderilmesi için gereken adımları atıp atmayacağı olduğunun altını çizmeliyiz. Bu zayıflıkları inşa etmiş olan ve varlığı bundan beslenen hükümetin gereken reformları yapmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Reformlar yapılmadığı takdirde Türkiye’nin orta ve uzun vadede kendisine benzeyen ülkelerden negatif ayrışmaya devam edeceğini göreceğiz.

FED’in faiz artırmasının etkilerinin Avrupa Merkez Bankası (AMB)’nın ve Japon Merkez Bankası (BoJ)’nın parasal genişlemesi sebebiyle Türkiye ekonomisine yansımayacağına dair beklentiler bir kez daha esas sorunun Türkiye ekonomisinin yapısal kırılganlıkları ve bu kırılganlıkları gidermeye imkan sağlayacak reformları yapmıyor olduğunu göz ardı etmektedir. Başka Merkez Bankaları’nın ekonomi politikaları, Türkiye’de dövizin fiyatını kısa vadede etkileyebilir ama Türkiye ekonomisinin yapısal zaaflarını ortadan kaldırmaz. “

“REFORM ADI ALTINDA BİR DİZİ POPÜLİST HARCAMA POLİTİKASINA AĞIRLIK VEREN BİR YAKLAŞIM SERGİLENİYOR”

Selin Sayek Böke, sözlerini şöyle sürdürdü:

“FED’in faiz artıracağı, küresel bol likidite döneminin bir gün sona ereceği yeni bir bilgi değil. Herkes Mayıs 2013’ten itibaren küresel likidite bolluk döneminin sonuna gelindiğini biliyordu. Ancak iktidar bu günlere hazırlık için atılması gereken adımları atmadı, sadece konuştu. Haziran 2013’te hazırlanmış olan 10. Kalkınma Planı’nı Kasım 2014’te yeni bir reform çerçevesi olarak sundu ancak bu planları uygulamak için herhangi bir adım atmadı. Aylar sonra halen bu programa atıfta bulunan ama reform adı altında bir dizi popülist harcama politikasına ağırlık veren bir yaklaşım sergileniyor.

Türkiye’nin negatif ayrışmasının tek bir sorumlusu vardır, o da Türkiye kötü yöneten iktidardır. Suçu Fed’e atmak yanlış ve yanlış olmanın ötesinde bir güçsüzlük örneğidir. Ekonomik olarak Türkiye’nin kaderi kendi elindedir, bu kaderi değiştirmek için yeni bir kalkınma anlayışıyla tasarlanmış bir ekonomik reform programına ve bu programı uygulama iradesi gösterecek bir hükümete ihtiyaç vardır. Şu andaki kötü yönetimden bunu beklemek ise çok gerçekçi değildir. Zira hükümet yapısal riskleri ortadan kaldırmak şöyle dursun, siyasi tutum ve tercihleriyle yeni riskler yaratıyor. Nitekim uzun süredir ekonomi yönetiminin politikasızlığının etkileri yüksek cari açık, düşük yatırımlar ve ondan da düşük tasarruflarda açıkça ortaya çıkmaktadır .”

"KALKINMA DİNAMİKLERİ BİR AN ÖNCE HAREKETE GEÇİRİLMELİ"

Böke, açıklamasını, “Türkiye’nin birinci önceliğinin yeni bir kalkınma stratejisi oluşturmak ve bu stratejinin gerekleri doğrultusunda zemin kaybedilen birinci nesil reformlara geri dönmek, ikinci ve üçüncü nesil reformları bir an önce tamamlayacak bir reform iradesi ortaya koymak olduğunun artık idrak edilmesi gerekmektedir. Çünkü siyaset kurumu olarak bizlerin görevi, sürekli mazeret üretmek ve reformun ‘siyasetini’ yapmak değil, Türkiye’yi gerek kalkınmada, gerekse insani gelişmişlikte hak ettiği ve hedeflediği yere taşıyacak kalkınma dinamiklerini bir an önce harekete geçirmektir. “ şeklinde tamamladı.
Kaynak: cha