Aleviler namaz kılar mı? Kılmayanlar neden kılmaz?

Aleviler namaz kılar mı? Kılmayanlar neden kılmaz? GALERİNİN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Sevgili arkadaşlar, Kur’an’da geçen salat kelimesinin namaz olmadığı, iddiasına ne dersiniz? Alevi kardeşlerimizin bazıları namaz kılmazlar, ve Kur’an daki “Salat” kelimesinin karşılığı “duadır” derler. Bu bir yönüyle doğrudur, o da şöyledir. Namaz en büyük ve külli bir duadır, ayeti kerimenin ifadesiyle, “Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.” Zariyat/56 “De ki: İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” Furkan/77

Evvela şunun bilinmesi gerekir ki, İslam’daki emir ve yasakların sözlük anlamları değil, ıstılahi anlamları esastır. Sözlük anlamları sadece konunun daha iyi anlaşılması için söz konusu olabilir. Aksi takdirde bir kelimenin birçok sözlük anlamı vardır. Bunlardan hangisine göre hareket edeceğiz. Mesela “Salat” kelimesinin önemli anlamlarında biri “DUA” dır. Peki sadece dua etmek namaz kılmak yerine geçer mi? Elbette geçmez... Daha başka manaları da vardır.. Hangisini tercih ederiz? Evvela şunun bilinmesi gerekir ki, İslam’daki emir ve yasakların sözlük anlamları değil, ıstılahi anlamları esastır. Sözlük anlamları sadece konunun daha iyi anlaşılması için söz konusu olabilir. Aksi takdirde bir kelimenin birçok sözlük anlamı vardır. Bunlardan hangisine göre hareket edeceğiz. Mesela “Salat” kelimesinin önemli anlamlarında biri “DUA” dır. Peki sadece dua etmek namaz kılmak yerine geçer mi? Elbette geçmez... Daha başka manaları da vardır.. Hangisini tercih ederiz?

Mukatil b. Süleyman’ın (ö.150/767) el-Eşbâh ve’n-nezâir adlı eserinde “es-salât” şeklinde müstakil hali değil de, “ekâme’s-salat” şeklindeki terkipli kullanımı yer almaktadır. Eserde söz konusu terkibin Kur’an’da iki farklı vechinin/yönünün bulunduğu belirtilmektedir. Buna göre: 1. Ekâme’s-salât’e demek ikrar ederlerse yani kabul ederlerse demektir. Tevbe Suresi’ndeki bir ayeti buna örnek veren Mukatil b. Süleyman’a göre ayette yer alan (Tevbe/5) “tevbe ederlerse” ifadesi, "şirkten dönerlerse" anlamına; “namazı kılar ve zekatı verirlerse” ifadesi de “namaz kılmayı ikrar eder ve zekat vermeyi de kabul ederlerse” anlamına gelmektedir. 2. “Ekâme’s-salât” terkibinin ikinci anlamı da “tamamı” demektir. Buna göre Enbiya Suresi’nde yer alan, “Namazı ikame etmeyi ve zekatı vermeyi vahyettik” (Enbiya/73) ayeti, “namazı tamamlayın ve zekatı verin” manasınadır. Yine Bakara Suresi’nde yer alan, “Onlar ki gabya inanırlar, namazı ikame ederler.” (Bakara/3) ayetinin anlamı da “namazı tamamlarlar” demektir.

Burada metodumuz, Hz. Peygamberin sünnetidir. O nasıl namaz kılmış ise, ona bakarız. Nitekim bütün fıkıh kaynaklarında namazın kılınış şekli “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız, siz de öyle kılın..” (Buhari, kitabu’l-ezan, 18; darimi, salat, 43; İbn Hanbel, 5/52) manasındaki hadisten alınmıştır. Diyorsunuz ki: “Bizler Kur’an da olmayan şeyleri yapmayız, nerede açıkça namaz kılın yazıyor, ve ayrıca Hz. Peygamberin sav. yaptıklarını yaparız diyorsunuz, çok güzel. Namaz kılınmasıyla ilgili Kur’an da yüzden fazla ayet vardır, hem bazı ayetlerde, Allah cc. direk Peygamberimize sav. ailene yani Ehli Beytine namaz kılmalarını emret diyor. İşte o ayetler: “Hem vakarla evinizde durun da, daha önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi süslenip dışarı çıkmayın, namazı hakkıyla ifa edin, zekâtınızı verin, hülasa Allah’a ve Resulüne itaat edin. Ey Peygamberin şerefli hane halkı, ey Ehli Beyt! Allah sizden her türlü kiri giderip sizi tertemiz yapmak istiyor.” Ahzab/33 (Ayette geçen Ehli beyt, Resulullahın ev halkıdır. Yani ezvacı tahirat (eşleri), kızı Hz. Fatıma, damadı Hz. Ali ile torunları Hasan ile Hüseyin (r.anhüm) buna dahildirler.) “Ailene ve ümmetine namaz kılmalarını emret, kendin de namaza devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, bilakis senin rızkın Bize aittir. Güzel akıbet, takvadadır, yani Allah’ı sayıp haramlardan korunmaktadır.” Taha/132

(Razi’nin belirttiği üzere, Allah’ın cc., kullarına ihtiyacı olmadığını, namazı, ibadeti kullarının kendi faydaları için emrettiğini böylece belirtmiş olmaktadır. Tevrat’ın elimizdeki nüshasında sık rastlanan bir tanımlamaya göre, namaz “kıskanç bir Tanrıya ödenen bir vergi veya haraç olarak değil” fakat sadece ifa edenin kendi yararına olan bir fiil olarak anlaşılmalıdır. “Senden rızık istemiyoruz: Kendinin ve ailenin rızkını temin için çalışmanı ve bu yüzden risalet görevini ihmal etmeni istemiyoruz” demektir. Ayrıca, bu ayette Ehli Beyt’den olduklarını söyleyen, fakat namaz kılmakta tembellik gösteren Alevi kardeşlerimize de bir hatırlatma vardır.) “Geceyi Rab’lerine secde ve kıyam ile ibadetle geçirirler” Furkan/64 “Ey Resulüm! Sen müminlerin içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı sana tâbi olarak namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında, diğer kısım arkanızda beklesinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, sana tâbi olarak namaz kılsınlar, hem ihtiyatlı bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Kâfirler sizi silahsız ve teçhizatsız vaziyette iken kıstırıp, birden baskın yaparak işinizi bitirmek isterler. Eğer yağmur sebebiyle zahmet çekerseniz yahut hasta düşmüş iseniz, silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur. Bununla beraber yine de tedbiri elden bırakmayın. Muhakkak ki Allah kâfirler için, zelil ve perişan eden bir azap hazırlamıştır” Nisa/102 (Yolculuk sırasında dört rekatlı namazlar iki rekat kılınır ve buna kasr denilir. Düşman korkusu olmasa da 90 km. lik mesafeye gitmekle dinen yolcu sayılıp kasr yapmak gerekir. Hanefi mezhebine göre kasr vacip, Mâlikî ve Şâfiî mezheplerinde ruhsattır, Sünnet olarak kısaltılır. Düşmanla savaş devam ettiğinde, bu ayette tarif edilen namaz kılınmaz. Namazlar ertelenir, kazaya bırakılır. Nitekim Hendek savaşında Hz. Peygamber sav. bir günün dört vakit namazını kılamamıştı. Fakat sıcak çatışma olmayan bir savaş ortamında yahut yangın, sel gibi bir güvensizlik ortamında salat-ı havf (korku halindeki namaz) kılınır. Hz. Peygamber sav. bunu müteaddit defalar uygulamıştır. Hanefî mezhebine göre şöyle kılınır: Cemaatin bir kısmı düşman karşısında dururken öbür kısmı imama uyar. İki rekatli namazın ilk rekatını, üç veya dört rekatlı bir namazın da ilk iki rekatını imamla beraber kılar. İkinci secdeden, veya birinci ka’dede teşehhütten sonra düşman cephesine gider. Bu defa öbür kısım gelerek imama uyar, onunla beraber geri kalan rekatları kılar, tekrar düşman karşısına gider. İmam kendi başına selam verir, namazdan çıkar. Birinci kısım döner gelir, namazını kıraatsiz olarak tamamlar, selam verir, düşmana karşı gider. Sonra ikinci kısım gelir, namazını kıraatle tamamlayıp cepheye gider. Bununla beraber, bu zümreler, bulundukları yerde de namazlarını tamamlayabilirler)

“Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak, gerek oturarak ve gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah’ı zikredin. Derken, korkudan güvene kavuştunuz mu, o vakit namazı tam erkâniyle eda edin. Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.” Nisa/103 (“Namaz dinin direğidir.” “Kulu, Rabbine ulaştıran bir miraçtır.” “Vakitleri belirlenmiş bir farzdır.” " İslâm’ın en büyük ibadetidir.") “Ey iman edenler! Namaza kalkmak istediğinizde yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın! Başlarınızı mesh edip topuklarınızla birlikte ayaklarınızı da yıkayın! Cünüp iseniz tastamam yıkanın (boy abdesti alın)! Eğer hasta veya yolcu iseniz veya tuvaletten gelmişseniz, yahut kadınlarla münasebette bulunmuş olup da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin, (mânen arınma niyeti ile) ondan yüzlerinize ve ellerinize mesh edin. Allah size güçlük çıkarmak istemez, fakat şükredesiniz diye sizi temizleyip arındırmak ve size olan nimetlerini tamama erdirmek ister.” Maide/6 (Abdest ve guslü bildiren ayet budur. Cinsel temas veya ihtilam sonucu manen kirlenen kişi gusleder. Yıkanmadan namaz, tavaf, mescide girme, Kur’an okuma gibi ibadetleri yapamaz. Ruh temizliğine beden temizliği de eklendiğinde hidayet ve nimet tamamlanmış olur) “Siz ezan okuyarak namaza dâvet edince, bunu alay ve eğlence konusu yaparlar. Onların böyle yapmalarının sebebi, akıllarını kullanmayıp bu güzelliği anlamamalarıdır.” Maide/58 (Bu ayet, ezanın dayanağıdır. Ayrıca ezanla alay edip hafife almanın küfür olduğuna delalet eder.) “Gündüzün iki tarafında, gecenin gündüze yakın saatlerinde namaz kıl. Zira böyle güzel işler insandan uzak olmayan günahları silip giderir. Bu, düşünen ve ibret alanlara bir nasihattır.” Hud/114 “O halde onların söylediklerine sabret. Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin yüceliğini ilan et, O’na hamdet. Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı taraflarında da O’na ibadet et ki Allah rızasına eresin.” Taha/130 (Burada beş vakit namaza işaret edilmektedir. Ayette geçen hamd ile tesbihten maksat namazdır. Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önceki: İkindi namazı, gecenin bir kısım saatleri: akşam ile yatsı, gündüzün bazı taraflarındaki namaz ise öğle namazıdır.)

“Sana mahsus bir namaz olmak üzere gecenin bir kısmında kalkıp Kur’an oku, teheccüd namazı kıl. Böylece Rabbinin seni makam-ı mahmûda eriştireceğini umabilirsin.” İsra/79 (Bu ayette beş vakit namaz mücmel olarak yer alır. Vakitleri ayrıntılı olarak Hz. Peygamber sav. bildirmiştir. Böylece miraç gecesi bildirilen beş vakit namaz, miraç ile en çok ilgili İsra suresinde Peygamberimize öğretilmiş, o da “Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın” buyurmuştur. Aksi halde namazı Allah’ın cc. istediği tarzda eda etmenin mümkün olmadığına böylece dikkat çekmiştir. Gece uykudan uyanmak suretiyle kılınan teheccüd namazı Hz. Peygambere farz, ümmete sünnettir. Makam-i mahmud: Allah’a cc. yakınlık ve ahiretteki en büyük şefaat makamıdır.) “Onlar mutlaka cennetlerde mücrimlerin hallerini hatırlarını soracaklar: “Neydi bu cehenneme sizi sürükleyen?” “Onlar şöyle cevap verecekler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” Müddesir/40-41-42-43 Evet, insan için Allah’a cc. muhatap olmaktan ve O’nunla böyle ulvî bir sohbet etmekten daha büyük bir huzur, daha büyük bir izzet ve şeref düşünülebilir mi? Böyle bir davetin ulviyetini ve kıymetini anlayan bir insanın şevk ile o huzura koşması icap etmezmi? Evet, kardeşlerim, bence Ehli Beyt’den olduğunu söyleyen herkes, Ehli Beyt’e yakışacak ve herkese örnek olacak bir şekilde hem namaz hem de diğer ibadetlerde hassas olmaları gerektir. Diğer bir husus da, bir mümin hangi mezhepten olursa olsun, eğer Ehli Beyt’i sevip de (İmamı Şafi ra. Ehli Beyt’ i sevmenin farz olduğunu söyler) onlara karşı hürmette kusur etmiyor, ve onlar gibi (Peygamberimiz sav. Hz. Ali k.v. Cennet kadınlarının efendisi, Hz. Fatıma r.anhüm Hz. Hasan r.a. ve Hz. Hüseyin r.a. ayrıca Hz. Ali k.v. efendimizin soyundan gelen bütün İslam alimleri) ibadet ve kulluk yapmaya gayret ediyorsa, onun hakkında kötü şeyler söylemek yine Ehli Beyt olduğunu söyleyen kimselere yakışmaz. Sonra Sünni cemaatların, Hz. Ali k.v. Hz. Hasan ra. ve Hz. Hüseyin ra. isimlerinin olmadığı bir mescit ve cami gösterebilirmisiniz?

Bir mesele daha var, Türk toplumunda Sünni olanlarda çocuklarına koydukları isimlerin çoğu: Muhammed, Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’dir, Allah cc. aşkına siz hiç Sünni kesimde çocuklarına Yezid veya ona benzer isim koyan bir kimse gördünüzmü? Demek ki, sizlerce mukaddes olanlar bizlerce de mukaddes. O zaman ayrıldığımız nokta neresi, lütfen söylermisiniz? İki toplum birbirimizden kız alıp vermişiz, ailece karışmışız, Allah’ımız cc. bir, kitabımız bir, vatanımız bir, bayrağımız bir, peygamberimiz bir, sevdiklerimiz bir, üzüldüklerimiz bir, bu kadar çok birliklerimiz varken sudan bazı sebeplerle bir birimizi kırmasak daha iyi olmazmı? İbadet meselesine gelince, kimsenin ibadeti kimseyi ilgilendirmez, hiçbir kişinin ibadeti diğerinden sorulmayacaktır. Bu tamamen Allah’la c.c. kul arasında olan bir şeydir, kim ahirette sevdiklerine kavuşmayı arzu ediyorsa, kişi az çok sevdiklerinin nerede olduklarını tahmin eder, eğer ahirette de onlarla olmak istiyorsa, bu dünyada da onlar gibi ibadet edip, onlar gibi yaşayacak ki, onların gittiği yere ulaşıp onlara kavuşabilsin. Bu meselelerde söylenecek çok şey var, birbirimize gereken hürmeti ve saygıyı gösterebilirsek, İnşallah kardeşçe yaşamımız devam edecektir, yoksa din düşmanı bir sürü kafir ve münafıklar devamlı aramızı açmak için, olmadık senaryolarla ortalığı karıştırmaktadırlar. Hem şu da unutulmamalıdır, İran’ın 75 milyon nüfusu var, ayrıca Irak, Suriye gibi küçük devletlerde de milyonlarca Alevi kardeşlerimiz var, ve bunların hepsinin camileri ve mescitleri var ve oralarda devamlı cemaatla namaz kılınıyor. Bu haberi başka yerden almadık, çünkü ben aylarca İran'da kaldım, ve Hz. Peygamberimizin sav. torunu, İmam Rıza’ nın türbesinde ve mescitlerde onlarla çok namaz da kıldım, ve bu mescitlerde devamlı namaz kılınmaktadır. Bizlerden kardeşçe bir hatırlatmadır, neticede herkes kendi hesabını verecektir, Vesselam…..