Mustafa BAĞDİKEN / GÖLCÜK(Kocaeli),() - OSMANLICA'nın okullarda ders olarak okutulup öğretilmesinin gündeme getirilmesi ve "Atalarımızın mezar taşlarını bile okuyamıyoruz" açıklamaların ardından birçok kişi dikkatini eski mezar taşlarına çevirdi. Yaklaşık 15 yıldır Kocaeli'de eski mazar taşlarını okuyup bunları kitaplaştıran 70 yaşındaki araştırmacı Ahmet Nezih Galitekin, Osmanlıcayı sırf bir bilgiye kitabında yer verebilmek için kendi çabasıyla öğrendiğini ve çaba harcanırsa öğrenmenin kolay olduğunu söyledi. Kitaplarında yer verdiği Osmanlı dönemi mezar taşı yazılarının şiir dizelerinden oluşması dikkat çekerken, o dönemlerde bunun için önce şairlere şiir yazdırıldığı, hattatların kağıda döktüğü, mezar taşı ustalarının da taşlara yazdığı ve bunun da büyük masraf gerektirdiği anlaşıldı. KENDİ ÇABASIYLA ÖĞRENDİ Gölcük'ün Değirmendere semtinde yaşayan Ahmet Nezih Galitekin'in evi tam anlamıyla kütüphane gibi. Daha önce daktilo ile hazırladığı yazılarını artık bilgisayarlarla yazan ve birçok araştırma kitabı bulunan Ahmet Nezih Galitekin, önce yaşadığı ilçe olan Gölcük Belediyesi için bölgedeki eski mezar taşlarını inceleyip tercüme ederek kitaplaştırmış. Daha sonra İstanbul'dan bazı belediyelerden gelen talepler üzerine de kitaplaştıran Galitekin, Osmanlıcayı kendi kendine çaba harcayarak öğrendiğini anlattı. RESMİ YAZIŞMALAR SİYATAK YAZISIYLA Gölcük'ün Örcün Köyü'ndeki 'Buba Sultan' adlı türbe ile ilgili olarak 16- 17 yıl kadar önce araştırma yaparken Osmanlıca yazıları tercüme ettiremediğini belirten Ahmet Nezih Galitekin şunları anlattı: "Osmanlı arşivinde bulunduğum bir belgede Siyakat yazısıyla bir derkenar gördüm. Türbenin tarihinin orada yazılı olduğunu gördüm. O yazıyı okuyup kitabıma koyabilmek için aylarca sabahlara kadar Osmanlı'da genellikle resmi yazışmalarda kullanılan siyakat yazısına çalıştım. Siyakatı da kendi kendime öğrendim. Divaneleri de diğer tüm yazı çeşitlerini, Osmanlı diplomatikasını öğrendim." ÖĞRENMEK ZOR DEĞİL Osmancılaca'da özellikle bu mezar taşlarındaki yazıları okumanın kendisi için zor olmadığını, ancak zor olanların da bulunduğunu belirten Galitekin, Osmanlıca'nın zor tarafının sesli harfler olmaması olduğunu söyledi. Öğretmenin ise, çaba harcanırsa zor olmadığını kaydeden Ahmet Nezih Galitekin, "Öğrenmek isteyen öğrenir. Hiç de zorlanmaz. 900- 1000 küsur yıldır Türk Milleti Arap harflerini kullanmış, binlerce onbinlerce kitaplar yazılmış. Yurdun her bir tarafında yazmalar kütüphaneler var. Bunlar hep bizim ecdadımızın ürettiği eserler" dedi. MEZAR TAŞI YAZISI O DÖNEM ÇOK MASRAFLIYMIŞ Tartışılan mezar taşı yazılarıyla ilgili bilgi de veren Ahmet Nezih Galitekin, o dönemde mezar taşlarının şekillerinin ölen kişinin sosyal statüsüyle ilgili birçok şey anlattığını, kadınların mezar taşlarının da farklı olduğunu belirtti. Galitekin'e göre, ölen kişinin zenginliğine göre üzerine yazılacak yazı, şairlere onun ozellikleri anlatılıp şiir dizeleri halinde yazdırılıyor. sonra bu bir hattata verilip kağıda dökülüyor, en son olarak da o dönemde çok önemli bir meslek olan mezar taşı ustaları tarafından taşa yazılıyordu. Galitekin'e göre bu şairler ve hattatlarla taş ustaları İstanbul'da bulunuyor ve oraya gidilip sipariş veriliyor, şaire, hattata, taş ustasına yüksek paralar ödeniyordu. MEZAR TAŞLARINDAKİ O DİZELER Araştırmacı Galitekin'in kitabında yeralan ve bazıları 1700'lü yıllara kadar dayanan mezar taşlarında yazan ve ölen kişinin hangi yaşta nasıl öldüğünü anlatan, bazılarının cinayete kurban gittiği bile hikaye şeklinde anlatılan bazı yazılar şöyle: -- Ah ile zar kılarak tazeliğime doymadım Çün ecel peymanesi dolmuş muradım almadım Hasreta fani cihanda tul-i ömr sürmedim Firkata takdir bu imiş ta ezelden bilmedim İskender-oğlu Mehmed Beşe'nin kızı merhume Selime kadın ruhuna bi-hürmeti'l fatiha sene 1190 (1776- 1777) -- Ah ile zar kılarak tazeliğime doymadım Çün ecel peymanesi dolmuş muradım almadım Hasreta fani cihanda tul-i ömr sürmedim Fırkata takdir böyle imiş ta ezelden bilmedim İskender -oğlu Mehmed Beşe'nin Kızı merhume Beyaz Tuti Ruhuna rızaen bi-hürmeti'l-fatiha Sene 1192 (1778) --- Gençliğe doymayan Muradına irmeyan Validesine hasret giden Hancı-oğlu Ali Kuzunun kızı merhume Zeyneb Monla ruhuna fatiha Sene 1228 (1813) -- Ah Mine'l-mevt Gül gibi açmadan soldum hele Zar zar ağlar bana bülbül bile Hasret olub namurad gitdim yol Ruhum şad meskenim cennet ola Çentik Halil'in kerimesi merhume Ümmügülsüm Hanım ruhuna fatiha Sene 1278 (1861-1862) -- Hüve'l-Baki Bir nazar kıl mezarımın taşına Gör ne geldi civanlıkda başıma Henüz girmişdim on yedi yaşına Sabr ihsan eyeleye ebeveynim başına Saraylı karyesinden Avcı Kara Osman Oğlu Mustafa kerimesi Makbule Hanım Ruhuna fatiha 1322 (1904-1905) -- Hüve'l-Baki Nevcivanım gitdi cennet bağına Fırakı kaldı valideyni canına Süleyman Ağa'nın oğlu merhum Molla Mehmed ruhiçün fatiha Sene 1253 fi 27 Ramazan (25 Aralık 1837) -- Bir cinayete kurban gittiği anlaşılan bir kişinin mezar taşında yazılanlar ise şöyle: Yolun bağ tarafından Nagehani Kaza-yı sayd-ı hayf bıçakıyla uruldum nagah Soğuksubaşı'nda ecel yastığına baş koydum yatmadım rahat yatağımda ah ü zar kılarak gençliğime doymadım nihayet otuz yaşımda akıbet kasd itdi bir hırsız şu benim tatlı canıma okuyub fatiha ihsan itsünler emsal ve akranım bu Süleyman kuluna Değirmendere hanedanından Hacı Tevfik-zade Süleyman Efendi'nin ruhiçün rızaen lillah el-fatiha sene 1317 19 Temmuz (30 Temmuz 1904) FOTOĞRAFLI