İşte o röportajdan başlıklar:

‘En İyi Komedi Kadın Oyuncusu’ ödülü size takdim edildikten sonra, telif haklarıyla ilgili bir çıkış yaptınız. İşin aslı astarı nedir?
Orada her mesleğin eşit dağılımı olması gerektiğini söylemek istedim. 12 senede tepeye çıkıp 50 senedir hak ettiğim paraları alamamam beni yoruyor. Telif haklarıyla ilgili düzenlemenin bir an evvel yapılması gerekiyor. Dünyada bunun örnekleri olmasa, asla böyle bir laf etmem ama bu her yerde var. Türkiye’de bir tek müzisyenler yapabildi bunu. Hani hukukta emsal diye bir durum vardır ya, bu da öyle bir şey işte.

FİLMLERİMİZİN GELECEĞİNİ ÖNGÖREMEDİK

Niye yapılamıyor peki?
Üstüne gidilemiyor, o kadar yoğun bir ortam ki… Bu konu, devede kulak kalıyor. Veya bir sistem mi kurulamadı, bilemiyorum.

Bu konu, yapımcıların da bir sorumluluğu değil mi?
Hâlâ muvafakatname imzalatıyorlar bize…

Yani teliften feragat ediyorsunuz…
Evet.

Bu şartı kabul etmeme lüksünüz var mı?
O zaman da oynamıyorsun. Telif hakları konusuyla ilgili uzun yıllar önce Kültür Bakanı’yla konuşmuştum, “Böyle bir yasa var, geçecek ama siz bir komisyon kurun ve gelin meclise bunu dürtükleyin” dedi. Bir de şu var; biz o filmlerin geleceğinin nasıl olacağını nereden bilelim ki? Bu kadar kanal olacak da, bu filmler oynayacak, araya reklam alacaklar ama bize para vermeyecekler…

Peki, o günün şartlarında aldığınız oyunculuk ücretleri, sizin hayatınızı döndürebilecek meblağlar mıydı?
Elbette…

Yani devamındaki kazançlarınızdan feragat edebiliyordunuz…
Bilmiyorduk ki; hiçbirimizin aklına gelmedi. Televizyonlar gelecek, televizyon bu kadar açılacak saçılacak, bilmem kaç tane kanal olacak ve bunlarda da her dakika bizim filmlerimiz oynayacak. Bunu biz hayal bile etmiyorduk. Yani ben bunu tek kendim için mi istiyorum?

Hayır, tabi ki tüm sektörü düşünüyorsunuz… Ama bunun için çaba sarf edenler de var, görüyoruz. Oyuncular Sendikası açıldı mesela.
Oyuncular Sendikası açıldı ama telifi niye alamıyor?

HEPİNİZİN BORCU VAR!

Acaba meclise mi gitmiyorlar?
Gayet akıllı insanlar çalışıyor orada, aklı başında gençler var.

Biraz muhalif bir yaklaşımla harekete geçmeyi seviyorlar. Bir proje, bir icraatla hareket etmiyorlar sanki…
Nasıl bir çalışma sistemleri var bilmiyorum, bu konuda da onlarla görüşmedim. Bu benim kendi şahsi isteğim. Fakat bunu öyle bir hale getirdiler ki… ‘Evimin borcunu ödeyemiyordum’ dedim. İyi ki demişim. Bu kadar alaka görmeyecekti yoksa. Herkes bana acımaya başladı. Vay anasını!

Birikim yapmışsınızdır mutlaka…
Bir dakika, hangi evin borcu? Belki beşinci evimin borcunu ödeyemiyorum! Bu parayı alır, ister ev borcu öderim, ister Bora Bora’ya tatile giderim, istersem de kulağıma sokarım. Size ne? Herkesin aklı ev borcumda kaldı.

Bu, sizi düşkün gibi göstermek değil mi?
Çok ayıp ediyorlar. Bu, onların kendi bileceği bir iş. Ben çok dik duruşlu bir insanım.

Peki, gerçek nedir? Çalışmasanız, oyunlar oynamasanız kendinizi idame ettirebilecek bir yaşam kurdunuz mu?
Elbette, neden kurmayayım…. Zaten ben çalışmasam, kaç tane Ayşen Gruda var? O yüzden önemli değil. Ayrıca ben çalışmayı da seven bir insanım. Eve kapanıp oturursam hasta olurum.

Aldığınız en büyük tepki neydi bu aşamada?
Sadece “Bir sıkıntın mı var?” diye sordu arkadaşlarım. Senin borcun yok mu? Peki, senin yok mu? (Fotoğrafçıya soruyor) Ya senin? (Menajerine soruyor) Hiçbir şey yoksa kredi kartı borcunuz var. İstatistiklere bakalım; Türkiye’de kaç kişi borçlu, adliyelerde ne kadar dosya var? Türkiye böyle yaşıyor; Türkiye’nin dışarıya da borcu var. Şimdi bir kişinin borcunun üstüne niye gidiyorsunuz? Siz kendinizi düşünün…

Ama sizler sanat dünyasının önde gelen isimlerisiniz…
Bunu da devlet düşünsün.

Emekli misiniz?
Evet. Bunu gazeteler değil, devlet düşünsün.

GENÇLERLE İYİ OYUN KURUYORUM

Tamam tamam biraz sakinleşelim… Bundan sonraki projeleriniz neler? Neler yapıyorsunuz bu aralar?
‘Ayşen Gruda Her Derde Deva’ diye tek kişilik bir gösterim var. Bu gösteride biyografi de var, seyirciden gelen sorular da var, anılar da var, şakalar da var… Sonra ‘Zoraki Damat’ ve ‘Kadınlar Hep Gülmeli’ diye iki tiyatro oyunum var. Bunların dışında yeni bir sinema filmim gösterime girdi. Atalay Demirci’nin ‘Güvercin Uçuverdi’ filmi. Televizyon için birkaç yeni proje var. Ayrıca ‘Ayrılsak da Beraberiz’ dizisinde çok güzel bir rolüm oldu. Bir bölümü benim üzerime kurguladılar. Çok hoştu. Zaten hepsi arkadaşlarım; Suzan Kardeş, Mete Horozoğlu, Algı Eke…

Peki, oyunculuk metotlarında bir zorluk yaşıyor musunuz hiç? Yeni jenerasyonun eğitimiyle, sizin geleneksel öğreniminiz arasında farklılıklar var mı? Hayır, ben tecrübelerimi, onlar enerjileri ve modern düşüncelerini ortaya koyuyorlar. Eğer benim geride kaldığım, bilmediğim bir şey varsa onlardan öğreniyorum, onlar da benden öğreniyorlar. Benim gençlerle iyi bir oyun kurma şansım var. Mesela iki sene evvel Sarp Apak falan, İzmir’e bir panele gittik. Orada da onların arasında bir tek bendim yaşı büyük olan. Hepsi cıvıl cıvıl çocuklar, o kadar eğlendik ki anlatamam.

TORUNUMLA ROCK DİNLİYORUM

Aslında herkesten daha genç bir ruha sahipsiniz…
Torunumla rock dinliyorum.

Peki, torununuzun oyunculuğa merakı var mı?
Biraz var. Tabii tiyatro eğitimi, lise bittikten sonra konservatuvar olarak alınabiliyor. Onun için şu lise bitsin, bakarız. Ama rock, onun hayatı. Onda ışık görüyorum. Kuzguna yavrusu şahin görünür diye değil… Bir ışık var ama o da yetmiyor, şans da gerekiyor.

Sizin gibi değerli bir duayenden biz gençler için bir de nasihat alırsam şahane olur…
Lütfen birbirimizi sevelim. Şu anda bir sevgi eksikliği var. Her şey ama her şey sevgiyle, umutla ve dayanışmayla hallolur. Birbirimizi sevelim ve anlayalım.

Neden bu kadar sevgisiz bir toplum olduk?
Bilmiyorum, içimizde böyle bir şey vardı ve birden patladı herhalde. Hayat şartları gittikçe zorlaşıyor.

Bu, umudunuzu kaybetmenize neden oluyor mu?
Çok umutsuzlaştırıyor ve kara bir örtü örtüyor üstüme. Benim işim, ışıl ışıl bakmak dünyaya… Bakamıyorum. 
Editör: TE Bilişim